13 Eylül 2016 Salı

Filmlerden Şarkılar: Reign Over Me

Hazırlayan: Harika Nazlı Özkan

Bir doğum lekesi bir yanık lekesine benzetilebilir mi? Kişiye özel olan bir imge, bir olay sonucunda bir kişinin hayatının yangınına neden olabilir mi?

Tüm dünyada üzüntüyle yaşadığımız bombalı saldırılar, katliam ve darbe girişimiyle vb. yaşanan her olay tarihte, yüreklerde unutulmayacak, kocaman bir delik açıyor.

Bunlardan bir tanesi ise 11 Eylül 2001’de yaşanan New York’taki İkiz Kuleler’e gerçekleşen uçak saldırısıydı. Her toplumsal travma için, sanatçılar zamanla kayıpları sarmak, isyanları dile getirmek, ruhlarda kalan acı tadı bir nebze hafifletmek için beste yapıyor, yönetmenler film çekiyor.

Elimizde 11 Eylül anısına, çok derin, duygusal, hayatın anlamını her an sorgulatan, bu büyük toplumsal travmanın canlı kanıtı türünden bir filmimiz var: Mike Binder imzalı 2007 yapımı, Reign Over Me

Filmin adı The Who’nun Love, Reign O’er Me şarkısından geliyor.

“Sadece aşk yağmuru getirebilirİşte o gökyüzünü özlettirirSadece aşk yağmuru getirebilirYükseklerden düşen damlalar gibiAşk, hüküm sür bende”

Charlie Fineman (Adam Sandler), 11 Eylül saldırısında, eşini, 3 kızını ve köpeğini kaybetmiştir. 12 Eylül’den itibaren ise Mr. Fineman olmayı ve geçmişini reddeder. Dişçiliği bırakarak cebine sadece i-Pod’unu, Springster’ını, plaklarını, baterisini ve aşkını hatırlatan Reign O’er Me şarkısını atıp hayatına devam etmektedir.

Dr. Alan Johson (Don Cheadle), sahte insanlara sahte dişler takarak geçimini sağlayan, eşi ve kızıyla evde tek düze bir hayatı olan, kendine vakit ayıramayan bir dişçidir. Charlie, Alan’ın üniversiteden ev arkadaşıdır. Allan yıllar sonra Charlie’yi yeniden bulduğunda, Charlie eski ev arkadaşını bile hatırlamayı reddedecektir.

Filmi izledikten sonra siz de benim gibi:

- Kulaklığınızı takıp 2000’li yılların başında olduğu gibi i-Pod’unuzdan klasik rock parçalarını dinlemek için bir fırsat yaratabilirsiniz.

- Charlie gibi, şimdi sürekli mutfak yenilemektense bir şeyi kaybetmeden, mümkün olduğunca sizi ve sevdiklerinizi mutlu edecek şeyleri en kısa sürede yapmak isteyebilirsiniz.

- Springsteen’ın River albümünü plaktan olmasa da tüm albümünü bir scooterın / bisikletin üstünde şehri gezerken dinlemek isteyebilirsiniz.

- Annenizin “Ayakkabılarınla eve girme!” dediğini anımsayıp eve her girişinizde kapıda ayakkabılarınızı çıkarıp girmeye başlayabilirsiniz.

10 Eylül 2016 Cumartesi

Yollarda Bulurum Seni

Hazırlayan: Evrim Cantimur

Malum önümüzde uzun bir tatil var, her şey tamam bir tek biz eksiğiz diye düşünüp yolda size arkadaş olacak, elinizden tutacak bir liste hazırladım.Nerede olursanız olun orayı güzelleştirir mi bilmiyorum ama ortamı değiştireceği kesin.Sessiz sakin duygusal parçalardan, mutluluğa geçiş şekliyle ilerliyor hazırladığım liste ve sadece son 1-2 ay içerisinde yayımlanmış parçaları içeriyor. Her şey yepyeni.

Güzel dinlemeler.

Ben bunu indireyim de mp3 çalarıma ekleyeyim, kotama zeval gelmesin derseniz: tam da burayı tıklayınız En altta da spotify listesi var, dilerseniz oradan da yürüyebilirsiniz.

Douglas Dare – DoublethinkArchive – Bright LightsEd Harcourt – The World is On FireDM Stith – AmyletteLowly – Deer EyesEfterklang – The Colour Not of LoveMassive Attack – Come Near MeWarhaus – BruxellesSoft Hair – Lying Has To StopWild Beasts – Tough GuyParquet Courts – Performing Human (Halsey T&T Mix by Chris P.)Metronomy – 16 BeatPional – Casualty

Piyano Piyano Bacaksız 13

Çağdaş Klasik Müzik sanatçılarına yer verdiğimiz kaydın 13.sünü aşağıda bulabilirsiniz.

Evrim

Atli Orvarsson – After the StormJóhann Jóhannsson – A Song For EuropaSophie Hutchings – Dream Gate

3 Eylül 2016 Cumartesi

Filmlerden Şarkılar: Broken Flowers

Hazırlayan: Harika Nazlı Özkan

Yaz biter, sonbahar gelir. Sonbahar, kendi içimize çekildiğimiz ve tüm bahar-yaz ayları boyunca yaptıklarımızı irdelediğimiz ve kendimizi analiz ettiğimiz bir dönemdir.

İşte Broken Flowers’ı bir de sonbaharda izliyorsanız şayet,  şık giyimli, elinde bir buket kırık çiçekleriyle Don,  sizi kapınızda bekliyor olacak.

Solmuş pembe bir buket çiçek, sararıp dökülen yapraklar gibi sizi,  bir sonbahar gününde geçmişine dair bir yolcuğa çıkarırken; eski aşklara, yaşanan acı tatlı tüm anılarına seyahat ettirmeyi başaracak.

Yolun yarısı geçmiş Don Johnston (Bill Murray), varlıklı ama bir o kadarda yüreğinde sevgi kırıntısı kalmamış bir adamdır. Genç Sevgili Sherry ‘nin (Julie Delpy) kendisini terk ettiği esnada eline bir mektup ulaşır. 20 yıl önceki eski bir sevgilisinin isimsiz gönderdiği pembe zarflı bu mektubunda, Don’a 19 yaşında bir oğlu olduğundan bahsetmektedir.

Dedektif ruhlu yan komşusu Winston’ın araştırmaları sonucunda, Don’un o döneme ait 4 eski sevgilisi olduğu hemen gün yüzüne çıkar. Don’un görevi,  eski sevgililerini  (Sharon Stone, Frances Conroy, Jessica Lange ve Tilda Swinton)  ziyaret etmektedir.

Bill Murray, orta yaşlı, sakin ama geçmişe dönük kusurlarının acısını çeken Don Juan karakterini, pervasız ve serinkanlı haliyle oldukça iyi canlandırıyor.

Jim Jarmush’a 2005’de Cannes Film Festivali’nde en iyi film ödülünü kazandıran Broken Flowers, yönetmenin varoluşsal sıkıntılara bazen yukarıdan bazen de hemen yakından bir bakış açısı katıyor. Bu anlatımı da birbirinden güzel uzunca kullandığı soundtrack parçalarıyla pekiştirmeyi başarıyor

Birçoğumuz Holly Golightly’ın Tell Me So I Know parçasını ve Mulatu Astatke’nin Yegelle Tezeta parçalarını bu film ile keşfetmişizdir. Ayrıca The Greenhorse, Degue Fever ve The Tennors’ın eşsiz müziklerini de film tek bir potada eritip çok iyi bir müzik / soundtrack şöleni sunuyor.

30 Ağustos 2016 Salı

Trip 14

Hazırlayan: Evrim Cantimur

Sizi rüyalardan rüyalara sürükleyecek bir yayın hazırladım. Adım sanım Trip, tek amacım da rüya ile gerçek arasındaki duyguyu tam olarak verebilmek.

Başınıza geleceklerden de sorumlu olduğumu belirtmek isterim. Beklenmeyen bir durum olduğunda danışabilirsiniz.

Hadi o zaman sizi 14. kayıtla baş başa bırakıyorum.

The Cure – Birdmad Girl (Demo)DIIV – Waste Of BreathLower Dens – CandyMondo – Inslynch

25 Ağustos 2016 Perşembe

Ólafur Arnalds – Island Songs

Ólafur Arnalds, İzlanda’da 7 hafta boyunca, 7 farklı noktaya giderek oradaki yerel müzisyenlerle ortak çalışarak 7 yeni şarkı yazdı ve bunları hafta hafta yayımladı. Island Songs adı altında da toplanan albümde yer alan her sanatçının hikayesinin ve projeye dair fikirlerinin de yer aldığı videolar kaydedildi.

Island Songs canlı bir müzikal film aslında ve her şey gerçek zamanlı kaydedildi.

Yerel müzisyenlere destek niteliğinde olan albüm sakin anların en güzel eşlikçisi.

23 Ağustos 2016 Salı

Basın Bülteniyle Müzik Tanıtımında Yol ve Yordam

Hazırlayan: Tuğçe Yapıcı

Bugüne kadar gördüğüm örnekler arasında sayıları çok kısıtlı olmakla birlikte basın ile doğru iletişim kurmayı başarabilen müzisyen, menajer, basın danışmanı, PR ajansı temsilcilerine rastladım. Fakat genel anlamda hem basın bülteninin nasıl yazılacağı hem de nasıl gönderileceği, tabir-i caizse basın bülteniyle müzik tanıtımında yol ve yordam konusunda büyük bir yetersizlik olduğunu gözlemledim. Hatta temel anlamıyla basın bülteninin “ne” olduğunun bu topraklarda pek bilinmediğini söylersem mübalağa ediyor olmam diye düşünüyorum. Maalesef bu sorun yalnızca müzik sektörüne mahsus değil, diğer sektörlerde de aynı durum hakim. Basın bülteni sorununu kökten çözmek haddime değil fakat son zamanlarda yeni bir çalışma yayınladığında tanıtımını basın bülteni aracılığıyla doğru bir şekilde yapmak isteyip nasıl yapacağını bilemediğinden bana akıl danışan müzisyenlerin sayısını düşününce verdiğim tavsiyeleri bir yazıda toplama gereği duydum. Basın bülteni nedir/ne değildir, hangi amaçla gönderilir, bülten metni nasıl yazılır/yazılmaz, kime/nasıl gönderilir/gönderilmez, alınan/alınmayan yanıtlar nasıl algılanmalıdır sorularından yola çıkarak basın bülteni aracılığıyla iletişime dair gözlemlerime dayanan birtakım maddeler hazırladım.

Basın bülteni nedir / ne değildir?

Amanda Palmer‘ın dediği gibi “sormak” yani “birinden bir şey istemek” bir nevi “sanat” sayılır. Hem de öyle bir sanat ki, tek amacı bir an önce “istediğini almak” olmamalı. Şayet müzik yapmaya ve tanıtmaya devam edecekseniz mailing üzerinden kurduğunuz profesyonel tanışıklıklarınız hayati önem taşıyor. Özellikle self-release yöntemini tercih eden veya küçük label’lar ile çalışan bağımsız müzisyenler için mailing bugünlerde en iyi iletişim yöntemleri arasında gösteriliyor. Basın bülteni (press release) gönderdiğiniz kişiler içerik yayınlatmak istediğiniz bir blog/yayın/radyo da, programında yer almak istediğiniz bir mekan/festival de olabilir… Her durumda da basın bülteni göndermenin amacı dilediğiniz kişileri çalışmalarınızdan haberdar ederek birtakım yayın veya oluşumların yayın akışına/programına dahil olmayı sağlamaktır. Basın bülteni çoğunlukla anahtar kelimelere göz gezdirerek hızlıca konu hakkında bir fikir sahibi olmak amacıyla okunur. Bu nedenle de hayat hikayenizi ve müzikal kariyerinizi en ince ayrıntısına kadar anlatmak için doğru yer olduğu söylenemez. Bülten metni ilgi çekmeyi başarabilirse okuyan kişi eyleme geçmeye karar verir. Eyleme geçme biçimleri bahsedilen ürünü deneyimlemek, bahsi geçen etkinliğe iştirak etmek, hakkında araştırma yapıp üzerine içerik üretmek olabilir. Bu nedenle basın bülteninin ilgi çekmesi birincil amacımız olmalıdır. Fazla ayrıntı içeren bir bülten ilgi çekmenin tam tersi bir etki yaratacağından ötürü temel işlevini gerçekleştiremez. Bu yüzden metnin uzunluğunu ayarlarken dijital ortamdaki içerik tüketme alışkanlıklarınızdan pay biçebilirsiniz.

Özellikle doğrudan bir kişiye değil de bir yayına/kuruma gönderiyorsanız bülteni okuyup ilgili kişiye yönlendirecek olan kişinin günde onlarca bülten okuyan birisi olması kuvvetle muhtemel. Yani yazdığınız metnin asıl muhattabınıza ulaşabilmesi için önce başka ellerden geçmesi ihtimali de var. Bu da basın bülteninizi kısa tutmanızı gerektiren bir başka sebep.

Basın bülteninin yaratıcılığınızı konuşturmanıza pek fazla imkan tanımayan belirli bir formatı vardır. Bülten metninin varoluş amacı, okuyanın aklına ilk gelebilecek temel soruların cevaplarını kısaca ve anlaşılır biçimde sunmaktır. Elbette bu cevapları verirken küçük dokunuşlarla üslubunuzu yansıtabilirsiniz ama 5N 1K ilkesine göre, kısa ve anlaşılır bir biçimde yazmanız gerektiğini unutmayın.

Ayrıca dinleyiciler ile haber bülteni mailing’i (newsletter) üzerinden iletişim kurmanın da müzik tanıtımında giderek daha sık tercih edilen bir yöntem olduğunu düşününce bülten mailing’ini doğru bir iletişim kanalı yakalayarak gerçekleştirmeyi bir an önce öğrenmeniz sizin tanıtım konusundaki yükünüzü bir hayli hafifletecek. Hem bunu kafa göz yarmadan, yormadan, doğru bir şekilde yaparsanız hayat hepimiz için daha güzel ve kolay olabilir hem de aldığınız geri dönüşlerin niceliğinin yanı sıra niteliğini de artırabilirsiniz.

YOL

Mutlaka bir basın bülteniniz veya biyografiniz hazırda bulunsun: Çalışmanızı tanıtmak istiyorsanız -ki yayınlıyorsanız istiyor olmalısınız- mutlaka grubunuza veya kişisel projenize dair temel bilgileri (biyografinizi) içeren bir tanıtım metni hazırlayın ve bu metni düzenli aralıklarla güncellemeyi ihmal etmeyin. En son iki sene önce düzenlediğiniz metinler işlevini büyük ölçüde yitirmiş oluyor.

Temel bilgileri vermeyi unutmayın: Bülten metninde fazla ayrıntıya girmeyin. Grubunuzun/projenizin başlangıç tarihi, yeri, kimlerden oluştuğu, bugüne kadarki çalışmalarınız ve yayınlanma tarihleri, son vukuatlarınız, güncel çalışmanızı betimleyen birkaç cümle yeterli olacaktır. Yurt dışına servis edeceğiniz bir bültense ülkenizi de belirtmeyi unutmayın. Metninizin temel bilgileri içerdiğinden emin olun. Grup üyelerinin isimlerini yazmayıp albümün mix’ini mastering’ini kimin yaptığını, videosunu kimin çektiğini yazan bültenler görüyorum. Sizin fazla haşır neşir olduğunuzdan herkesin bildiğini düşündüğünüz bilgileri içermeyi unutmayın. Bülteni servis etmeye başlamadan önce projenin içinde olmayan birilerine okutup görüş almak bu açıdan yararlı olabilir.

Destan yazmayın: Bugüne kadar gezdiğiniz dağları ovaları, bu gruba girene kadar yediğiniz naneleri, özel yaşamınıza dair konu dışı ayrıntıları kendinize saklayın. Çoğunlukla kimse bir sayfadan uzun bir basın bültenini okumaz, maalesef daha uzunlarını da yazanlar var. 2-3 sayfa bülten yazabilirsiniz ama okunmuyor, o konuda bir anlaşalım. Bültende halihazırda kendi kendinizle hayali bir röportaj yapmışsanız kimseye röportajda size soracak soru da bırakmıyorsunuz sizinle röportaj yapma isteği de. Metni kısa tutun, ayrıntıları röportajlara saklayın. Merak edecek bir şeyler bırakın.

Basın kiti içinde neler bulunmalı?: Fiziksel albüm yayınlamayan müzisyenlerin tercih ettiği gibi basın kitinizi dijital ortamda hazırlayacaksanız EPK (electronic press kit) içinde basın bülteni metnine ilaveten birkaç yüksek çözünürlüklü görsel, varsa artwork, sosyal medya sayfalarınızın link’leri, çalışmalarınızın dinlenebileceği/izlenebileceği link’ler yer almalı. (Bülteni posta adresine fiziksel olarak gönderecekseniz de aynı materyaller geçerli. Fakat siz yine de dijital bir basın kiti göndermeyi ihmal etmeyin.) Eğer daha önceden hakkınızda basında çıkmış haberler varsa dilerseniz bunları da press kit’e ekleyebilirsiniz. Henüz çalışmalarınız dijital platformlarda yer almıyorsa veya ancak satın alınarak dinlenebiliyorsa seçtiğiniz parçaları bültene MP3 formatında ekleyerek gönderdiğiniz kişinin çalışmalarınıza kolayca ulaşabilmesini sağlayın.

Kolay dinlenebilir hale getirin: Bülteni gönderirken asıl amacınızın müziğinizi dinletmek olduğunu unutmayın. Müziği göndermeden albümünün çıktığını haber verenlere rastlıyorum; varsa link veya fiziksel bir kopyasını, yoksa da MP3 formatında dosyaları gönderin. Gönderdiğiniz kişi albümünüzü hangi platformdan yayınladığınızı bilemez. Araştırmaya vakti veya isteği de olmayabilir, o yüzden siz sunumunuzu yaparken mümkün olan en kolay şekilde dinlenebilir hale getirin.

Tanıtım metniniz ulaşılır olsun: Varsa web sitenizde (hem web sitesi olan hem de o sitede indirilebilir halde press kit bulunduran birisine rastlayınca mutluluktan ağlıyorum), yoksa sosyal medya hesaplarınızda güncel basın bülteniniz veya biyografi metniniz ulaşılabilir halde bulunsun. Facebook sayfalarındaki “Hakkında” bölümü bu iş için ideal. Müzik tanıtımı yapmak isteyen yazar arkadaşlarımdan “x müzisyeni yazacaktım ama hakkında hiçbir bilgi yok” şikayetini sıklıkla duyuyorum. Siz her ne kadar bir mesajla ulaşılabilir olsanız da çoğu zaman yazarlar bu iletişimi kurmanın uzun zaman alacağını veya müzisyene sormanın profesyonel görünmeyeceğini düşünüp sitenizde veya sosyal medya hesaplarınızda size dair hiçbir bilgi bulamayınca içerik üretmekten vazgeçiyorlar. Kaldı ki teslim tarihi yakın bir içerik üreteceksek iletişim kurmak, yanıt almak derken gereken bilgilere vaktinde ulaşmak imkansız olabiliyor. İstediğimiz bilgileri içeren bir metin grubun elinde de halihazırda bulunmadığı için “Biz aramızda bilgileri toplayıp sana gönderelim” yanıtı ile başlayan süreç birkaç defa hatırlatmaya rağmen haftalar sürebiliyor. Şayet kolay ulaşılabilir bir yerde tanıtım metniniz yoksa da sizden bilgi isteyen yazarlara “neden bana soruyorsun?” minvalinde yanıtlar vermeyin; zaten çoğunlukla çekinerek soruyorlar. Elbette yazarın işi gerekli araştırmayı yapmak ama söz konusu özellikle henüz hiçbir röportaj vermemiş, internet sitesi bile olmayan müzisyenler olduğunda, yani araştırma yapacak kaynak olmadığında size danışmadan doğru bilgiye ulaşmak mümkün olmayabiliyor. Halihazırda, ulaşılabilir bir yerde bir tanıtım metni bulundurmanız herkes için hayatı kolaylaştıracak bir adım olabilir.

Tek yol e-posta: Mümkünse yeni bir çalışma yayınladığınızda veya etkinliklerinizi duyurmak istediğinizde bu metni güncelleyerek basına e-posta yoluyla servis edin. Bülteni göndermek istediğiniz kişilerin e-posta adreslerini bulamıyor, kendilerine ancak sosyal medya üzerinden ulaşabiliyorsanız da sosyal medyadan mesaj göndererek e-posta adreslerini sormayı deneyin. Günün alakasız saatlerinde Messenger’dan, Whatsapp’tan, Twitter’dan şak diye bir sayfalık basın bültenini veya Word dosyasını, son çalışmanızın link’ini yapıştırıp göndermeyin. Çünkü koşuşturma esnasında görülen o mesajlar orada kalıyor, unutuluyor. Çünkü bazı insanlar sosyal medya hesaplarını işle alakalı konular için kullanmayı tercih etmiyor, özel alanları olarak görüyor olabilir. E-posta gönderin, gönderdiğiniz kişilerin çalışma saatlerinde bakmasına, daha sonra aradığında kolayca bulabilmesine imkan tanıyın. Bildiğim kadarıyla kimse yazı yazmaya oturduğunda Messenger mesajlarının arasında gerekli birtakım bilgileri aramaktan hoşlanmıyor.

Basın kitini e-postaya nasıl ekleyelim?: WeTransfer türünden bir uygulamanın ücretsiz versiyonunu kullanarak gönderiyorsanız dosya erişim süresine dair kısıtlamayı unutmayın, yüklemenizden 7 gün sonra dosyalar geçerliliğini yitiriyor. Bunun gibi e-postanın geç görülme ihtimali olan durumlarda gerekli materyalleri bir klasöre toplayıp klasörü zipledikten sonra eklenti olarak göndermek daha makul bir seçenek. İmkanınız varsa basın bülteninizi yalnızca bir link aracılığıyla ulaşılabilecek bir web sayfası haline getiren EPK uygulamalarından da faydalanabilirsiniz. E-posta yoluyla toplu gönderim yapacaksanız da göndereceğiniz e-posta adreslerini mutlaka BCC kısmına yazın.

E-postayı açtıran başlıktır: Gönderdiğiniz kişinin e-postayı açmasını sağlamak en önemli meselemiz olduğuna göre başlığın önemini vurgulamama gerek yoktur herhalde. Başlık yazmaya üşenip (konu yok) başlıklı bir gönderim yapmak veya baştan savma bir başlık gibi talihsiz seçimler rahatlıkla onca emeğin boşa gitmesine neden olabilir. E-postanızı göndermeden önce “böyle bir başlık görsem tıklar mıyım?” diye bir düşünün.

Gönderimlerinizi kişiselleştirin: Türkiye’de bu durum çoğunlukla keyfekeder yürüse de uluslararası yayın ve radyolara çalışmalarınızı göndermeye kalkıştığınızda göreceksiniz ki hepsinin format konusunda farklı beklentileri var. Bazı yayınlara direkt olarak sitelerindeki formlar üzerinden müziğinizi ve projenize dair bilgileri iletebiliyorsunuz; bazılarının da e-posta gönderiminde başlıklarda belirli birtakım referans kodları kullanmanız, kendinizi benzettiğiniz birkaç grubu yazmanız gibi beklentileri var. Yani hazırladığınız basın kitini her yere aynı formatta göndermeniz işe yaramayabilir, önce göndereceğiniz yayının web sitesinde gezinerek biraz araştırma yapmalısınız. Çünkü tercih ettikleri formatta gönderilmeyen çalışmaları dikkate almadıklarını da özellikle belirtiyorlar. Ayrıca bültende müziğinizin türünü belirtmek hem yurt içi hem de yurt dışındaki radyolar için faydalı oluyor. Müziğinizi bir janr ile yaftalayıp kısıtlamak istememeniz normal şartlarda doğru bir seçim olsa da özellikle radyolara gönderdiğiniz çalışmalarınızı ilgilenebilecek programcılara yönlendirebilmeleri için tür belirtmeniz sizin avantajınıza. Aksi takdirde bu işten sorumlu kişilerin oturup bütün gönderilen çalışmaları teker teker dinleyip doğru kişilere yönlendirebilmeleri vakit darlığı nedeniyle mümkün olmuyor. Yurt dışı dergi ve yayınlar için de aynı kural çoğunlukla geçerli. Seçim sizin ama aldığınız geri dönüşlerin sayısını artırmak istiyorsanız gönderimlerinizi kişiselleştirmeniz tavsiye ediliyor.

YORDAM

Üslubunuzu kendiniz belirleyin: Gereğinden fazla laubali veya resmi bir dil kullanmaktan kaçınmanızı tavsiye etmekle beraber üslup sizin seçiminiz olmalı. Sen/siz hitabı, samimi veya resmi dil seçimi grubun/projenizin çizgisini de yansıttığından bu konuda genelgeçer kurallar olmaması gerektiğini düşünüyorum. Yine de en azından hitap edeceğiniz kişinin ismini ve çalıştığı yayını yanlış yazmamaya özen gösterin ki gerçekten kendisine gönderdiğinizden şüphe etmesin. Yanlış yazacağınıza isimle hitap etmemek daha iyi. Gönderdiğiniz kişinin ismini bilmiyorsanız da “ilgili kişiye”, “yetkili kişiye” gibi gereğinden fazla resmi girişler yapmaktansa bir “merhaba” veya “selam” her zaman daha iyidir.

Kendi işinize dair fikir beyan etmeyin: Bu hataya genellikle PR’cılar ve menajerler düşüyor. Bu albümün nasıl da ülkede x tür müzikteki bir açığı kapatacağını, çığır açacağını, bugüne kadar bu nitelikte bir iş yapılmadığını, dinleyicinin bu tür çalışmalara aç olduğunu beyan eden iddialı cümleler kurmayın. Sizin işiniz bu değil, o işi bülteni gönderdiğiniz insana bırakın. Siz zaten profesyonel anlamda yapmakla yükümlü olduğunuz bir işi yaparken bu kadar övmek gibi bir lüksünüz yok, kaldı ki işe dair fikir beyan etmeniz hiç inandırıcı görünmüyor. Allayıp pullayacağım derken işin samimiyetini öldürme tuzağına düşmeyin. Bırakın ne düşüneceğine karşıdaki karar versin, algısını yönlendirmeye kalkışmayın.

“Haber/röportaj yapar mısınız?” diye sormayın: Basın bülteni göndermenin amacı bir konuda tanıtım yaptırmak, gönderdiğiniz yerin yayın akışında kendinize yer bulmaktır. Bunu herkes biliyor, içiniz rahat olsun. Editör tercihlerine, yayın programlarına, müsaitliklerine veya beğenilerine bağlı olarak uygun görürlerse gönderdiğiniz bültene dair içerik üreteceklerdir. Hem basın bülteni gönderip hem “haber/röportaj yapar mısınız?” diye sormak manasız bir alışkanlık. Bülteni gönderdiğiniz kişi o bülteni neden aldığının farkında, siz gönlünüzü ferah tutun.

Bodoslama dalmayın, girizgah yapın: İlle de “haber yapar mısın/yer verir misin?” diye soracaksanız en azından ilk cümleden sormayın. Çünkü gönderdiğiniz kişinin haber yapabilmesi için ilk önce çalışmalarınızı dinlemesi ve bir fikir sahibi olması gerekir. O yüzden “Dinler misin?” diye sormak iyi bir başlangıç olabilir. “Merhaba, albüm çıkardım da haber yapar mısın?” iyi bir giriş cümlesi değil; çünkü bir giriş cümlesi değil. Özellikle de bire bir tanımadığınız birisine gönderiyorsanız ilk önce kendinizi tanıtarak, bülten gönderme sebebinizi (yeni bir albüm yayınlanması, konser daveti vs.) açıklayarak işe başlamakta fayda var. Konuya bodoslama dalmayın, girizgah yapın. Karşınızdaki insanı tanımadığınızı ve onun da sizi tanımadığını unutmayın. Çalışmanızı bir an önce tanıtmak için heyecanlanmanızı elbette anlıyoruz ama tanımadığınız birinden sipariş üzerine içerik üretmesini istemeden -ki bence istemeyin- önce insanlar arası temel iletişim gereği gerçekleştirmeniz gereken aşamalar var.

Ricacı ve ısrarcı olmayın: Müzisyenlerin yeni çalışmasını bir an önce duyurma heyecanından, PR’cıların ise iş bilmezlikten düştüğünü düşündüğüm bir diğer hata da haber yaptırmak için gereğinden fazla ricacı olmak. Zaten bu albümün Türkiye şartlarında çok zor anlaşılacak bir albüm olduğundan, hiçbir yayının yer vermediğinden, bir türlü albümü kimseye ulaştıramadıklarından, allah sizi inandırsın işlerinin çok zor olduğundan, x yazara gönderdiklerinden ve burnu büyük adamın yanıt vermeye bile tenezzül etmediğinden ama sizin elbette onlara destek olacağınıza inandıklarından dem vururken çarşaf gibi e-posta yazıp işi yalvarma konumuna getiren PR’cılar rica minnet bir haber yaptırabilmek uğruna temsil ettikleri çalışmanın değerini düşürdüklerinin hiç mi farkında değiller diye merak ediyorum. Siz tanıtımınızı gönderin, istediğiniz kişileri haberdar edin fakat yazılarında/programlarında vs. yer vermeleri için ısrarcı olmayın. Zaten ilgisini çekmeyen, içselleştirmediği bir iş için kimsenin zoraki yazacağı iki satırdan veya internet sitesine gireceği basın bülteninden hayır gelmiyor inanın. Ayrıca bir grubu/müzisyeni/oluşumu temsil ettiğinizi unutmayın, sizin üslubunuz onların üslubuymuş gibi algılanıyor. Belki temsil ettiğiniz kişiler altı üstü bir içerik yayınlatmak uğruna bu kadar ısrarcı görünmekten hoşlanmıyorlardır.

Kimden ne istediğinizin farkında olun: Bülteni hazırladınız, kimlere göndereceğiniz konusunda kararsızsınız. Bence göndermekten zarar gelmez, vaktiniz ve elinizde gerekli iletişim bilgileri varsa ne kadar çok kişiye gönderirseniz tanıtım şansınızı o kadar artırmış olursunuz. Fakat beklentilerinizi gerçekçi tutmakta fayda var. Uluslararası yayın ve radyoların da genellikle önerdiği bir şey var: Sizin müziğinizle ilgilenebileceğini düşündüğünüz yazar veya programcılara göndermeniz daha doğru olur. Türler arasındaki çizgilerin bir hayli silikleştiği bir dönemde kimin neyi beğeneceği elbette belli olmaz ama eğer biraz takip ediyorsanız yayınların, yazarların, dj’lerin çizgilerini aşağı yukarı öngörebilirsiniz. Sizin icra ettiğiniz türe yakın hiçbir işe yer vermemiş bir yazar veya dj’in sizin işinize de yer vermemesi kuvvetle muhtemel. Bu ilgisizlik ille sizin çalışmanızın başarısı(zlığı) ile alakalı olmak zorunda değil. Yaptığınız müzik ilgisini çekmiyor, o konuda kalem oynatmak için kendisini yetkin hissetmiyor olabilir veya çalıştığı yayının akışında sizin müziğinize yer vermesi mümkün olmayabilir.

Günü kurtarmaya değil uzun vadeli iletişim kurmaya bakın: Basın bülteni gönderip içerik yayınlatmakla iş bitti zannedenler var, bitmiyor. Siz bülteninizi gönderdiniz, gönderdiğiniz kişi de bir tür içerik hazırladı, kısacası istediğinizi aldınız. Her iki tarafın da bu ilişkiyi win-win, yani karşılıklı fayda temelinde değerlendiriyor olması söz konusu müzik olduğunda benim canımı sıkıyor. Haberinizi ilk önce -çoğu zaman dinlemeden, sindirmeden- yayına almak için yarışan, kendilerine çok fazla tık getireceğinizi düşünen yayın ve blogları haklı olarak hepiniz çok seviyorsunuz. Onlar da sizi. Onlar sizin sayenizde hedefledikleri ziyaretçi sayısını yakalıyor, siz de karşılığında “basında çıkanlar” dosyanızı kabartan bir “link” alıyorsunuz. Burada unuttuğunuz şey “haber yaptırmak” istediğiniz kişinin her şeyden önce sizin bir dinleyiciniz olması gerektiği. Bunu da ancak daha insani temelli bir ilişki kurarak, sonraki çalışmalarınızdan ve konserlerinizden haberdar ederek, aranızdaki iletişimin sürekliliğini çeşitli yollarla sağlayarak elde edebilirsiniz. Konu basın ile iletişim kurmak olduğunda önemli olan günü kurtaracak bir haber link’i değil de sizin müziğinizi anlayacak ve doğru bir biçimde yansıtacak iyi bir dinleyici kazanmak. İyi bir dinleyicinin uzun vadede size kaç tanesini daha getireceğini asla bilemezsiniz.

Demoralize olmayın: Yaptığınız iş bir başyapıt da olsa, yurt içi ve yurt dışında yüzlerce yayına/radyoya/bloga/organizatöre/müzik direktörüne basın bülteni göndermiş de olsanız her e-postanıza cevap alamayacaksınız. Bu konuda müzisyenlerden çok fazla şikayet duyduğum için belirtme gereği duyuyorum; bu durumu kişisel bir hakaret olarak algılamayın. Çünkü gönderdiğiniz e-postaların çoğu spam’e düşecek, çünkü siz o insanların günde kaç e-posta aldıklarını bilmiyorsunuz, çünkü müzik sektöründekilerin de hepsi yeni müzik keşfetmek için deliren insanlar değil. Kimse her düşen e-postayı açmıyor, açıp okusa bile geri dönüş yap(a)mıyor. Kimsenin kendisine gönderilen her çalışmayı dinleyip üzerine yorum yapacak vakti olmadığı gibi böyle bir yükümlülüğü de yok. Gün sizin için olduğu gibi onlar için de 24 saat. Basın bülteni gönderdiğiniz kişilerin dinlediği her şey üzerine içerik üretme şansı/vakti/isteği/lüksü olmayabilir. Ne her yayında size dair içerikler yayınlanacak ne de her mekanın/festivalin programında size yer verilecek. Bu gerçekleri baştan kabul etmek ve geri dönüşlerin azlığını bir “başarısızlık kriteri” olarak algılamamak gerek. Ayrıca geri dönüşleri niceliksel değil niteliksel olarak değerlendirmek de bir başka bakış açısı. 20 tane basın bülteni haberciliği içeriği yerine 1 tane nitelikli inceleme, röportaj veya söyleşi daha fazla kişiye ulaşmanızı sağlayabilir. “Başarı” sayılarda yatmıyor, kuru kalabalığa fazla takılmayın.