30 Ağustos 2016 Salı

Trip 14

Hazırlayan: Evrim Cantimur

Sizi rüyalardan rüyalara sürükleyecek bir yayın hazırladım. Adım sanım Trip, tek amacım da rüya ile gerçek arasındaki duyguyu tam olarak verebilmek.

Başınıza geleceklerden de sorumlu olduğumu belirtmek isterim. Beklenmeyen bir durum olduğunda danışabilirsiniz.

Hadi o zaman sizi 14. kayıtla baş başa bırakıyorum.

The Cure – Birdmad Girl (Demo)DIIV – Waste Of BreathLower Dens – CandyMondo – Inslynch

25 Ağustos 2016 Perşembe

Ólafur Arnalds – Island Songs

Ólafur Arnalds, İzlanda’da 7 hafta boyunca, 7 farklı noktaya giderek oradaki yerel müzisyenlerle ortak çalışarak 7 yeni şarkı yazdı ve bunları hafta hafta yayımladı. Island Songs adı altında da toplanan albümde yer alan her sanatçının hikayesinin ve projeye dair fikirlerinin de yer aldığı videolar kaydedildi.

Island Songs canlı bir müzikal film aslında ve her şey gerçek zamanlı kaydedildi.

Yerel müzisyenlere destek niteliğinde olan albüm sakin anların en güzel eşlikçisi.

23 Ağustos 2016 Salı

Basın Bülteniyle Müzik Tanıtımında Yol ve Yordam

Hazırlayan: Tuğçe Yapıcı

Bugüne kadar gördüğüm örnekler arasında sayıları çok kısıtlı olmakla birlikte basın ile doğru iletişim kurmayı başarabilen müzisyen, menajer, basın danışmanı, PR ajansı temsilcilerine rastladım. Fakat genel anlamda hem basın bülteninin nasıl yazılacağı hem de nasıl gönderileceği, tabir-i caizse basın bülteniyle müzik tanıtımında yol ve yordam konusunda büyük bir yetersizlik olduğunu gözlemledim. Hatta temel anlamıyla basın bülteninin “ne” olduğunun bu topraklarda pek bilinmediğini söylersem mübalağa ediyor olmam diye düşünüyorum. Maalesef bu sorun yalnızca müzik sektörüne mahsus değil, diğer sektörlerde de aynı durum hakim. Basın bülteni sorununu kökten çözmek haddime değil fakat son zamanlarda yeni bir çalışma yayınladığında tanıtımını basın bülteni aracılığıyla doğru bir şekilde yapmak isteyip nasıl yapacağını bilemediğinden bana akıl danışan müzisyenlerin sayısını düşününce verdiğim tavsiyeleri bir yazıda toplama gereği duydum. Basın bülteni nedir/ne değildir, hangi amaçla gönderilir, bülten metni nasıl yazılır/yazılmaz, kime/nasıl gönderilir/gönderilmez, alınan/alınmayan yanıtlar nasıl algılanmalıdır sorularından yola çıkarak basın bülteni aracılığıyla iletişime dair gözlemlerime dayanan birtakım maddeler hazırladım.

Basın bülteni nedir / ne değildir?

Amanda Palmer‘ın dediği gibi “sormak” yani “birinden bir şey istemek” bir nevi “sanat” sayılır. Hem de öyle bir sanat ki, tek amacı bir an önce “istediğini almak” olmamalı. Şayet müzik yapmaya ve tanıtmaya devam edecekseniz mailing üzerinden kurduğunuz profesyonel tanışıklıklarınız hayati önem taşıyor. Özellikle self-release yöntemini tercih eden veya küçük label’lar ile çalışan bağımsız müzisyenler için mailing bugünlerde en iyi iletişim yöntemleri arasında gösteriliyor. Basın bülteni (press release) gönderdiğiniz kişiler içerik yayınlatmak istediğiniz bir blog/yayın/radyo da, programında yer almak istediğiniz bir mekan/festival de olabilir… Her durumda da basın bülteni göndermenin amacı dilediğiniz kişileri çalışmalarınızdan haberdar ederek birtakım yayın veya oluşumların yayın akışına/programına dahil olmayı sağlamaktır. Basın bülteni çoğunlukla anahtar kelimelere göz gezdirerek hızlıca konu hakkında bir fikir sahibi olmak amacıyla okunur. Bu nedenle de hayat hikayenizi ve müzikal kariyerinizi en ince ayrıntısına kadar anlatmak için doğru yer olduğu söylenemez. Bülten metni ilgi çekmeyi başarabilirse okuyan kişi eyleme geçmeye karar verir. Eyleme geçme biçimleri bahsedilen ürünü deneyimlemek, bahsi geçen etkinliğe iştirak etmek, hakkında araştırma yapıp üzerine içerik üretmek olabilir. Bu nedenle basın bülteninin ilgi çekmesi birincil amacımız olmalıdır. Fazla ayrıntı içeren bir bülten ilgi çekmenin tam tersi bir etki yaratacağından ötürü temel işlevini gerçekleştiremez. Bu yüzden metnin uzunluğunu ayarlarken dijital ortamdaki içerik tüketme alışkanlıklarınızdan pay biçebilirsiniz.

Özellikle doğrudan bir kişiye değil de bir yayına/kuruma gönderiyorsanız bülteni okuyup ilgili kişiye yönlendirecek olan kişinin günde onlarca bülten okuyan birisi olması kuvvetle muhtemel. Yani yazdığınız metnin asıl muhattabınıza ulaşabilmesi için önce başka ellerden geçmesi ihtimali de var. Bu da basın bülteninizi kısa tutmanızı gerektiren bir başka sebep.

Basın bülteninin yaratıcılığınızı konuşturmanıza pek fazla imkan tanımayan belirli bir formatı vardır. Bülten metninin varoluş amacı, okuyanın aklına ilk gelebilecek temel soruların cevaplarını kısaca ve anlaşılır biçimde sunmaktır. Elbette bu cevapları verirken küçük dokunuşlarla üslubunuzu yansıtabilirsiniz ama 5N 1K ilkesine göre, kısa ve anlaşılır bir biçimde yazmanız gerektiğini unutmayın.

Ayrıca dinleyiciler ile haber bülteni mailing’i (newsletter) üzerinden iletişim kurmanın da müzik tanıtımında giderek daha sık tercih edilen bir yöntem olduğunu düşününce bülten mailing’ini doğru bir iletişim kanalı yakalayarak gerçekleştirmeyi bir an önce öğrenmeniz sizin tanıtım konusundaki yükünüzü bir hayli hafifletecek. Hem bunu kafa göz yarmadan, yormadan, doğru bir şekilde yaparsanız hayat hepimiz için daha güzel ve kolay olabilir hem de aldığınız geri dönüşlerin niceliğinin yanı sıra niteliğini de artırabilirsiniz.

YOL

Mutlaka bir basın bülteniniz veya biyografiniz hazırda bulunsun: Çalışmanızı tanıtmak istiyorsanız -ki yayınlıyorsanız istiyor olmalısınız- mutlaka grubunuza veya kişisel projenize dair temel bilgileri (biyografinizi) içeren bir tanıtım metni hazırlayın ve bu metni düzenli aralıklarla güncellemeyi ihmal etmeyin. En son iki sene önce düzenlediğiniz metinler işlevini büyük ölçüde yitirmiş oluyor.

Temel bilgileri vermeyi unutmayın: Bülten metninde fazla ayrıntıya girmeyin. Grubunuzun/projenizin başlangıç tarihi, yeri, kimlerden oluştuğu, bugüne kadarki çalışmalarınız ve yayınlanma tarihleri, son vukuatlarınız, güncel çalışmanızı betimleyen birkaç cümle yeterli olacaktır. Yurt dışına servis edeceğiniz bir bültense ülkenizi de belirtmeyi unutmayın. Metninizin temel bilgileri içerdiğinden emin olun. Grup üyelerinin isimlerini yazmayıp albümün mix’ini mastering’ini kimin yaptığını, videosunu kimin çektiğini yazan bültenler görüyorum. Sizin fazla haşır neşir olduğunuzdan herkesin bildiğini düşündüğünüz bilgileri içermeyi unutmayın. Bülteni servis etmeye başlamadan önce projenin içinde olmayan birilerine okutup görüş almak bu açıdan yararlı olabilir.

Destan yazmayın: Bugüne kadar gezdiğiniz dağları ovaları, bu gruba girene kadar yediğiniz naneleri, özel yaşamınıza dair konu dışı ayrıntıları kendinize saklayın. Çoğunlukla kimse bir sayfadan uzun bir basın bültenini okumaz, maalesef daha uzunlarını da yazanlar var. 2-3 sayfa bülten yazabilirsiniz ama okunmuyor, o konuda bir anlaşalım. Bültende halihazırda kendi kendinizle hayali bir röportaj yapmışsanız kimseye röportajda size soracak soru da bırakmıyorsunuz sizinle röportaj yapma isteği de. Metni kısa tutun, ayrıntıları röportajlara saklayın. Merak edecek bir şeyler bırakın.

Basın kiti içinde neler bulunmalı?: Fiziksel albüm yayınlamayan müzisyenlerin tercih ettiği gibi basın kitinizi dijital ortamda hazırlayacaksanız EPK (electronic press kit) içinde basın bülteni metnine ilaveten birkaç yüksek çözünürlüklü görsel, varsa artwork, sosyal medya sayfalarınızın link’leri, çalışmalarınızın dinlenebileceği/izlenebileceği link’ler yer almalı. (Bülteni posta adresine fiziksel olarak gönderecekseniz de aynı materyaller geçerli. Fakat siz yine de dijital bir basın kiti göndermeyi ihmal etmeyin.) Eğer daha önceden hakkınızda basında çıkmış haberler varsa dilerseniz bunları da press kit’e ekleyebilirsiniz. Henüz çalışmalarınız dijital platformlarda yer almıyorsa veya ancak satın alınarak dinlenebiliyorsa seçtiğiniz parçaları bültene MP3 formatında ekleyerek gönderdiğiniz kişinin çalışmalarınıza kolayca ulaşabilmesini sağlayın.

Kolay dinlenebilir hale getirin: Bülteni gönderirken asıl amacınızın müziğinizi dinletmek olduğunu unutmayın. Müziği göndermeden albümünün çıktığını haber verenlere rastlıyorum; varsa link veya fiziksel bir kopyasını, yoksa da MP3 formatında dosyaları gönderin. Gönderdiğiniz kişi albümünüzü hangi platformdan yayınladığınızı bilemez. Araştırmaya vakti veya isteği de olmayabilir, o yüzden siz sunumunuzu yaparken mümkün olan en kolay şekilde dinlenebilir hale getirin.

Tanıtım metniniz ulaşılır olsun: Varsa web sitenizde (hem web sitesi olan hem de o sitede indirilebilir halde press kit bulunduran birisine rastlayınca mutluluktan ağlıyorum), yoksa sosyal medya hesaplarınızda güncel basın bülteniniz veya biyografi metniniz ulaşılabilir halde bulunsun. Facebook sayfalarındaki “Hakkında” bölümü bu iş için ideal. Müzik tanıtımı yapmak isteyen yazar arkadaşlarımdan “x müzisyeni yazacaktım ama hakkında hiçbir bilgi yok” şikayetini sıklıkla duyuyorum. Siz her ne kadar bir mesajla ulaşılabilir olsanız da çoğu zaman yazarlar bu iletişimi kurmanın uzun zaman alacağını veya müzisyene sormanın profesyonel görünmeyeceğini düşünüp sitenizde veya sosyal medya hesaplarınızda size dair hiçbir bilgi bulamayınca içerik üretmekten vazgeçiyorlar. Kaldı ki teslim tarihi yakın bir içerik üreteceksek iletişim kurmak, yanıt almak derken gereken bilgilere vaktinde ulaşmak imkansız olabiliyor. İstediğimiz bilgileri içeren bir metin grubun elinde de halihazırda bulunmadığı için “Biz aramızda bilgileri toplayıp sana gönderelim” yanıtı ile başlayan süreç birkaç defa hatırlatmaya rağmen haftalar sürebiliyor. Şayet kolay ulaşılabilir bir yerde tanıtım metniniz yoksa da sizden bilgi isteyen yazarlara “neden bana soruyorsun?” minvalinde yanıtlar vermeyin; zaten çoğunlukla çekinerek soruyorlar. Elbette yazarın işi gerekli araştırmayı yapmak ama söz konusu özellikle henüz hiçbir röportaj vermemiş, internet sitesi bile olmayan müzisyenler olduğunda, yani araştırma yapacak kaynak olmadığında size danışmadan doğru bilgiye ulaşmak mümkün olmayabiliyor. Halihazırda, ulaşılabilir bir yerde bir tanıtım metni bulundurmanız herkes için hayatı kolaylaştıracak bir adım olabilir.

Tek yol e-posta: Mümkünse yeni bir çalışma yayınladığınızda veya etkinliklerinizi duyurmak istediğinizde bu metni güncelleyerek basına e-posta yoluyla servis edin. Bülteni göndermek istediğiniz kişilerin e-posta adreslerini bulamıyor, kendilerine ancak sosyal medya üzerinden ulaşabiliyorsanız da sosyal medyadan mesaj göndererek e-posta adreslerini sormayı deneyin. Günün alakasız saatlerinde Messenger’dan, Whatsapp’tan, Twitter’dan şak diye bir sayfalık basın bültenini veya Word dosyasını, son çalışmanızın link’ini yapıştırıp göndermeyin. Çünkü koşuşturma esnasında görülen o mesajlar orada kalıyor, unutuluyor. Çünkü bazı insanlar sosyal medya hesaplarını işle alakalı konular için kullanmayı tercih etmiyor, özel alanları olarak görüyor olabilir. E-posta gönderin, gönderdiğiniz kişilerin çalışma saatlerinde bakmasına, daha sonra aradığında kolayca bulabilmesine imkan tanıyın. Bildiğim kadarıyla kimse yazı yazmaya oturduğunda Messenger mesajlarının arasında gerekli birtakım bilgileri aramaktan hoşlanmıyor.

Basın kitini e-postaya nasıl ekleyelim?: WeTransfer türünden bir uygulamanın ücretsiz versiyonunu kullanarak gönderiyorsanız dosya erişim süresine dair kısıtlamayı unutmayın, yüklemenizden 7 gün sonra dosyalar geçerliliğini yitiriyor. Bunun gibi e-postanın geç görülme ihtimali olan durumlarda gerekli materyalleri bir klasöre toplayıp klasörü zipledikten sonra eklenti olarak göndermek daha makul bir seçenek. İmkanınız varsa basın bülteninizi yalnızca bir link aracılığıyla ulaşılabilecek bir web sayfası haline getiren EPK uygulamalarından da faydalanabilirsiniz. E-posta yoluyla toplu gönderim yapacaksanız da göndereceğiniz e-posta adreslerini mutlaka BCC kısmına yazın.

E-postayı açtıran başlıktır: Gönderdiğiniz kişinin e-postayı açmasını sağlamak en önemli meselemiz olduğuna göre başlığın önemini vurgulamama gerek yoktur herhalde. Başlık yazmaya üşenip (konu yok) başlıklı bir gönderim yapmak veya baştan savma bir başlık gibi talihsiz seçimler rahatlıkla onca emeğin boşa gitmesine neden olabilir. E-postanızı göndermeden önce “böyle bir başlık görsem tıklar mıyım?” diye bir düşünün.

Gönderimlerinizi kişiselleştirin: Türkiye’de bu durum çoğunlukla keyfekeder yürüse de uluslararası yayın ve radyolara çalışmalarınızı göndermeye kalkıştığınızda göreceksiniz ki hepsinin format konusunda farklı beklentileri var. Bazı yayınlara direkt olarak sitelerindeki formlar üzerinden müziğinizi ve projenize dair bilgileri iletebiliyorsunuz; bazılarının da e-posta gönderiminde başlıklarda belirli birtakım referans kodları kullanmanız, kendinizi benzettiğiniz birkaç grubu yazmanız gibi beklentileri var. Yani hazırladığınız basın kitini her yere aynı formatta göndermeniz işe yaramayabilir, önce göndereceğiniz yayının web sitesinde gezinerek biraz araştırma yapmalısınız. Çünkü tercih ettikleri formatta gönderilmeyen çalışmaları dikkate almadıklarını da özellikle belirtiyorlar. Ayrıca bültende müziğinizin türünü belirtmek hem yurt içi hem de yurt dışındaki radyolar için faydalı oluyor. Müziğinizi bir janr ile yaftalayıp kısıtlamak istememeniz normal şartlarda doğru bir seçim olsa da özellikle radyolara gönderdiğiniz çalışmalarınızı ilgilenebilecek programcılara yönlendirebilmeleri için tür belirtmeniz sizin avantajınıza. Aksi takdirde bu işten sorumlu kişilerin oturup bütün gönderilen çalışmaları teker teker dinleyip doğru kişilere yönlendirebilmeleri vakit darlığı nedeniyle mümkün olmuyor. Yurt dışı dergi ve yayınlar için de aynı kural çoğunlukla geçerli. Seçim sizin ama aldığınız geri dönüşlerin sayısını artırmak istiyorsanız gönderimlerinizi kişiselleştirmeniz tavsiye ediliyor.

YORDAM

Üslubunuzu kendiniz belirleyin: Gereğinden fazla laubali veya resmi bir dil kullanmaktan kaçınmanızı tavsiye etmekle beraber üslup sizin seçiminiz olmalı. Sen/siz hitabı, samimi veya resmi dil seçimi grubun/projenizin çizgisini de yansıttığından bu konuda genelgeçer kurallar olmaması gerektiğini düşünüyorum. Yine de en azından hitap edeceğiniz kişinin ismini ve çalıştığı yayını yanlış yazmamaya özen gösterin ki gerçekten kendisine gönderdiğinizden şüphe etmesin. Yanlış yazacağınıza isimle hitap etmemek daha iyi. Gönderdiğiniz kişinin ismini bilmiyorsanız da “ilgili kişiye”, “yetkili kişiye” gibi gereğinden fazla resmi girişler yapmaktansa bir “merhaba” veya “selam” her zaman daha iyidir.

Kendi işinize dair fikir beyan etmeyin: Bu hataya genellikle PR’cılar ve menajerler düşüyor. Bu albümün nasıl da ülkede x tür müzikteki bir açığı kapatacağını, çığır açacağını, bugüne kadar bu nitelikte bir iş yapılmadığını, dinleyicinin bu tür çalışmalara aç olduğunu beyan eden iddialı cümleler kurmayın. Sizin işiniz bu değil, o işi bülteni gönderdiğiniz insana bırakın. Siz zaten profesyonel anlamda yapmakla yükümlü olduğunuz bir işi yaparken bu kadar övmek gibi bir lüksünüz yok, kaldı ki işe dair fikir beyan etmeniz hiç inandırıcı görünmüyor. Allayıp pullayacağım derken işin samimiyetini öldürme tuzağına düşmeyin. Bırakın ne düşüneceğine karşıdaki karar versin, algısını yönlendirmeye kalkışmayın.

“Haber/röportaj yapar mısınız?” diye sormayın: Basın bülteni göndermenin amacı bir konuda tanıtım yaptırmak, gönderdiğiniz yerin yayın akışında kendinize yer bulmaktır. Bunu herkes biliyor, içiniz rahat olsun. Editör tercihlerine, yayın programlarına, müsaitliklerine veya beğenilerine bağlı olarak uygun görürlerse gönderdiğiniz bültene dair içerik üreteceklerdir. Hem basın bülteni gönderip hem “haber/röportaj yapar mısınız?” diye sormak manasız bir alışkanlık. Bülteni gönderdiğiniz kişi o bülteni neden aldığının farkında, siz gönlünüzü ferah tutun.

Bodoslama dalmayın, girizgah yapın: İlle de “haber yapar mısın/yer verir misin?” diye soracaksanız en azından ilk cümleden sormayın. Çünkü gönderdiğiniz kişinin haber yapabilmesi için ilk önce çalışmalarınızı dinlemesi ve bir fikir sahibi olması gerekir. O yüzden “Dinler misin?” diye sormak iyi bir başlangıç olabilir. “Merhaba, albüm çıkardım da haber yapar mısın?” iyi bir giriş cümlesi değil; çünkü bir giriş cümlesi değil. Özellikle de bire bir tanımadığınız birisine gönderiyorsanız ilk önce kendinizi tanıtarak, bülten gönderme sebebinizi (yeni bir albüm yayınlanması, konser daveti vs.) açıklayarak işe başlamakta fayda var. Konuya bodoslama dalmayın, girizgah yapın. Karşınızdaki insanı tanımadığınızı ve onun da sizi tanımadığını unutmayın. Çalışmanızı bir an önce tanıtmak için heyecanlanmanızı elbette anlıyoruz ama tanımadığınız birinden sipariş üzerine içerik üretmesini istemeden -ki bence istemeyin- önce insanlar arası temel iletişim gereği gerçekleştirmeniz gereken aşamalar var.

Ricacı ve ısrarcı olmayın: Müzisyenlerin yeni çalışmasını bir an önce duyurma heyecanından, PR’cıların ise iş bilmezlikten düştüğünü düşündüğüm bir diğer hata da haber yaptırmak için gereğinden fazla ricacı olmak. Zaten bu albümün Türkiye şartlarında çok zor anlaşılacak bir albüm olduğundan, hiçbir yayının yer vermediğinden, bir türlü albümü kimseye ulaştıramadıklarından, allah sizi inandırsın işlerinin çok zor olduğundan, x yazara gönderdiklerinden ve burnu büyük adamın yanıt vermeye bile tenezzül etmediğinden ama sizin elbette onlara destek olacağınıza inandıklarından dem vururken çarşaf gibi e-posta yazıp işi yalvarma konumuna getiren PR’cılar rica minnet bir haber yaptırabilmek uğruna temsil ettikleri çalışmanın değerini düşürdüklerinin hiç mi farkında değiller diye merak ediyorum. Siz tanıtımınızı gönderin, istediğiniz kişileri haberdar edin fakat yazılarında/programlarında vs. yer vermeleri için ısrarcı olmayın. Zaten ilgisini çekmeyen, içselleştirmediği bir iş için kimsenin zoraki yazacağı iki satırdan veya internet sitesine gireceği basın bülteninden hayır gelmiyor inanın. Ayrıca bir grubu/müzisyeni/oluşumu temsil ettiğinizi unutmayın, sizin üslubunuz onların üslubuymuş gibi algılanıyor. Belki temsil ettiğiniz kişiler altı üstü bir içerik yayınlatmak uğruna bu kadar ısrarcı görünmekten hoşlanmıyorlardır.

Kimden ne istediğinizin farkında olun: Bülteni hazırladınız, kimlere göndereceğiniz konusunda kararsızsınız. Bence göndermekten zarar gelmez, vaktiniz ve elinizde gerekli iletişim bilgileri varsa ne kadar çok kişiye gönderirseniz tanıtım şansınızı o kadar artırmış olursunuz. Fakat beklentilerinizi gerçekçi tutmakta fayda var. Uluslararası yayın ve radyoların da genellikle önerdiği bir şey var: Sizin müziğinizle ilgilenebileceğini düşündüğünüz yazar veya programcılara göndermeniz daha doğru olur. Türler arasındaki çizgilerin bir hayli silikleştiği bir dönemde kimin neyi beğeneceği elbette belli olmaz ama eğer biraz takip ediyorsanız yayınların, yazarların, dj’lerin çizgilerini aşağı yukarı öngörebilirsiniz. Sizin icra ettiğiniz türe yakın hiçbir işe yer vermemiş bir yazar veya dj’in sizin işinize de yer vermemesi kuvvetle muhtemel. Bu ilgisizlik ille sizin çalışmanızın başarısı(zlığı) ile alakalı olmak zorunda değil. Yaptığınız müzik ilgisini çekmiyor, o konuda kalem oynatmak için kendisini yetkin hissetmiyor olabilir veya çalıştığı yayının akışında sizin müziğinize yer vermesi mümkün olmayabilir.

Günü kurtarmaya değil uzun vadeli iletişim kurmaya bakın: Basın bülteni gönderip içerik yayınlatmakla iş bitti zannedenler var, bitmiyor. Siz bülteninizi gönderdiniz, gönderdiğiniz kişi de bir tür içerik hazırladı, kısacası istediğinizi aldınız. Her iki tarafın da bu ilişkiyi win-win, yani karşılıklı fayda temelinde değerlendiriyor olması söz konusu müzik olduğunda benim canımı sıkıyor. Haberinizi ilk önce -çoğu zaman dinlemeden, sindirmeden- yayına almak için yarışan, kendilerine çok fazla tık getireceğinizi düşünen yayın ve blogları haklı olarak hepiniz çok seviyorsunuz. Onlar da sizi. Onlar sizin sayenizde hedefledikleri ziyaretçi sayısını yakalıyor, siz de karşılığında “basında çıkanlar” dosyanızı kabartan bir “link” alıyorsunuz. Burada unuttuğunuz şey “haber yaptırmak” istediğiniz kişinin her şeyden önce sizin bir dinleyiciniz olması gerektiği. Bunu da ancak daha insani temelli bir ilişki kurarak, sonraki çalışmalarınızdan ve konserlerinizden haberdar ederek, aranızdaki iletişimin sürekliliğini çeşitli yollarla sağlayarak elde edebilirsiniz. Konu basın ile iletişim kurmak olduğunda önemli olan günü kurtaracak bir haber link’i değil de sizin müziğinizi anlayacak ve doğru bir biçimde yansıtacak iyi bir dinleyici kazanmak. İyi bir dinleyicinin uzun vadede size kaç tanesini daha getireceğini asla bilemezsiniz.

Demoralize olmayın: Yaptığınız iş bir başyapıt da olsa, yurt içi ve yurt dışında yüzlerce yayına/radyoya/bloga/organizatöre/müzik direktörüne basın bülteni göndermiş de olsanız her e-postanıza cevap alamayacaksınız. Bu konuda müzisyenlerden çok fazla şikayet duyduğum için belirtme gereği duyuyorum; bu durumu kişisel bir hakaret olarak algılamayın. Çünkü gönderdiğiniz e-postaların çoğu spam’e düşecek, çünkü siz o insanların günde kaç e-posta aldıklarını bilmiyorsunuz, çünkü müzik sektöründekilerin de hepsi yeni müzik keşfetmek için deliren insanlar değil. Kimse her düşen e-postayı açmıyor, açıp okusa bile geri dönüş yap(a)mıyor. Kimsenin kendisine gönderilen her çalışmayı dinleyip üzerine yorum yapacak vakti olmadığı gibi böyle bir yükümlülüğü de yok. Gün sizin için olduğu gibi onlar için de 24 saat. Basın bülteni gönderdiğiniz kişilerin dinlediği her şey üzerine içerik üretme şansı/vakti/isteği/lüksü olmayabilir. Ne her yayında size dair içerikler yayınlanacak ne de her mekanın/festivalin programında size yer verilecek. Bu gerçekleri baştan kabul etmek ve geri dönüşlerin azlığını bir “başarısızlık kriteri” olarak algılamamak gerek. Ayrıca geri dönüşleri niceliksel değil niteliksel olarak değerlendirmek de bir başka bakış açısı. 20 tane basın bülteni haberciliği içeriği yerine 1 tane nitelikli inceleme, röportaj veya söyleşi daha fazla kişiye ulaşmanızı sağlayabilir. “Başarı” sayılarda yatmıyor, kuru kalabalığa fazla takılmayın.

20 Ağustos 2016 Cumartesi

Dizilerden Şarkılar: Stranger Things

Hazırlayan: Harika Nazlı Özkan

Şimdi DeLorean’a atladığınızı varsayın ve kendinizi 80’lere götürdüğünüzü düşünün. 1984 doğumlu Duffer Kardeşler, Netflix’in yeni dizisi Stranger Things ile sizi 80’lere götürmek için dizinin ilk sezonunu tamamladı bile.

Dönemin rock hitlerini seven müzikseverlerin The Clash, Patti Smith, Bowie, Echo & Bunnymen, Modern English ve daha fazlası snyth olarak uyarlanmış olan efsane soundtrack dizisi seyircilerini/dinleyicilerini bekliyor. Sountrack’in karması hem dizinin gizemli ortamını barındırıyor, hem de 80’lerin fantastik ortamına ışık tutuyor.

Peki bu 80’lerin efsane hit rock parçalarıyla süslenmiş Stranger Things nasıl bir dizi?

Onlu yaşlarının başlarında olan dört yakın arkadaş Mike, Will, Lucas ve Dustin her zamanki gibi saatlerce kalkmadan geç saatlere kadar yine Dungeons & Dragons’u oynarlar. Will, gece geç saatte eve dönüş yolunda bilinmeyen bir yaratıkla karşılaşması sonucunda ortadan kaybolur. Will için arama çalışmalarında şerifle birlikte tüm kasaba seferber olurken, Will’in annesi Joyce ise oğlunu evin içinde aramaya devam eder. Will’in kayboluşunun ertesi günü Kod adı Eleven (Kısaca El) olan gizemli kızımız ortaya çıkar.

Gizemli, dramatik, macera ve korku dolu bilimkurgu Stranger Things, sinematografisiyle ET, Star Wars, Poltergiest, Alien, Supernatural, Fringe, Sense 8 tadı vermekle kalmıyor, sanki Stephen King romanı okuyormuşçasına izleyicisini içine alıyor.Duffer Kardeşler, şimdiden bu başarılı yapım ile Coen kardeşleri selamlıyor ve gümbür gümbür geliyorlar.

Bonus:1-Will’in annesini de Winona Ryder’ın oynadığını belirtelim.2- Main theme’de bir Game of Thrones olmasa bile gerilim soundu olarak oldukça başarılı onu da listeyi eklemeyi ihmal etmedik.

16 Ağustos 2016 Salı

Eypio ve Kitleleri Peşinden Sürükleme Gücü

Hazırlayan: Özge Ç. Denizci - Tuğçe Yapıcı

Günah senin, suç senin, “100 milyon tık” da senin… Özge Ç. Denizci / ozgedenizci@gmail.com

Sayfiye yerlerinden birinde güneşe kendimi vermişken aynı ıptıs müzikler, benzer nakaratlarla ve aynı frekans ve hızda dönüyor. Haliyle benim de başım… Ama birdenbire bütün o şarkıların arasında gitar arpejli bir şarkı başlıyor. Daha ilk sesten belli o hep yaza damgasını vuran şarkılardan biri olmadığı. “Günah benim suç benim, kurdum bırak bu düş benim…” Bu bir isyan şarkısı değil de ne? Diye düşünüyor insan. Tuhaf bir şekilde kendine çekmeye başlıyor şarkı. Bir bakıyorum elim ayağım durmuyor ritim tutuyorum. Derken Eypio‘nun sesi bir tokat gibi patlamıyor da alıp bir yerden başka bir yere sürüklüyor. Ezik değil, isyankâr. Zaten Eypio‘yu bilenler onun olayının bir hayli “isyan” olduğunu bilirler. Şarkının ne formunda ne de armonisinde yeni hiçbir şey yok. İsyankarlığı ise en minöründen. Sessiz, sedasız, çığlıksız…

Bu aralar dinlediğim şarkıların arasında yaşadığım en büyük hayal kırıklığı vokal girdikten sonra şarkının bir şekilde yükseleceğine düşüyor olması. Bu durum beni o şarkıdan derhal uzaklaştırıyor. Bu şarkıda böylesi bir durum söz konusu değil. Öte taraftan oryantal esintili alt yapıdan sonra gelen bir anlık durağanlık ve o durağanlığın üstüne atılan Eypio‘nun diss’i şarkıya pek yakışmış.

Müzik yazarı arkadaşlarımızın “kitleleri peşinden sürükleyecek bir şarkı yok” hayıflanmasına YouTube üzerinden Burak King ve Eypio’nun 100 milyoncuk tıkla bir diyeceği var sanırım. Birlik, beraberlik diyoruz ya hani… 100 milyon tık bence bu birlik beraberliğin en büyük göstergesi. Üstelik şarkı ilk duyuşta aşk şarkısı gibi tınlasa da başta da dediğimiz gibi bu yüzde yüz bir isyan şarkısı. hem de çuvaldızı göz kırparak kendine batıran cinsinden. Formül belli… Uygulayan kazanıyor!

“Eypio sevmeyen bizden değildir”. Peki “biz” kimiz?

Tuğçe Yapıcı / t_yapici@yahoo.com

Bu yaz geceleri evimin önündeki sokaktan geçen her araba aynı şarkıyı dinliyor, geç vakitte birasını alıp son bir cila için sahile inen bütün çakırkeyifler bağırarak aynı şarkıyı söylüyor. Ben de bazı geceler aynı şarkının bir saatlik versiyonunu açıyorum, bugüne kadar 45. dakikadan önce sıkılıp değiştirdiğim olmadı.

Eypio ile tanışmam bundan birkaç ay önce Can Kazaz ile muhabbet ederken kendisinin bana “Günah Benim“i göndermesi ile oldu. Videonun görüntüleme sayısından anladığım kadarıyla o zamana kadar parça halihazırda almış yürümüş ve ben sanırım uzayda yaşadığım için henüz adamın adını bile duymamışım. Yeraltı rap sahnesine bilinçli bir tercihle uzak durmasam da yeteri kadar takip etmeyip ilgisiz kalmış olmam fazlasıyla üzücü. Ama bu deniz derya sahnedeki işleri keşfetmeye hevesliyim, özellikle Can gibi bu alandaki bilgisine güvendiğim birisinden tavsiye gelince başıma geleceklerden habersiz hemen parçayı dinlemeye koyuldum.

Günah Benim‘in beni hastalıklı bir şekilde sarmalayıp dilime dolanmasının ardından boş durmayarak zehri eşe dosta da zerk etmeye başladım; çünkü bazı şarkıları yalnız başına sevince tadı çıkmıyor, suç ortağı elzem oluyor. Tahmin ettiğim üzere Günah Benim‘in açıklanamayan büyüsüne kapılan arkadaşlarım da benim gibi hemen Eypio‘nun diğer şarkılarını keşfetmeye başladılar. Şimdilerde hepsini defalarca dinlemiş olmama rağmen gün geçmiyor ki yeni bir şarkısına sarmayayım. Geçen hafta iki gün boyunca sadece “Diyorum” dinledim mesela, bir ara aynı şarkıyı dinlemekten vazgeçemeyeceğimi düşünüp hafiften korkmaya başladım. İş tehlikeli boyutlara ulaşıyor, Eypio zehrini damardan verdiğim arkadaşlar da her geçen gün yeni bir şarkısını keşfediyorlardı. Birkaç hafta önce yoğun ısrarlarımla Eypio dinlettiğim arkadaşımın mesajı bir sabah uyandığımda ilk gördüğüm şey oldu. Bana Eypio’nun son keşfettiği şarkısını göndermiş ve “Şu Eypio’yu alın benden” yazmış. Telaşını anlıyorum, bir hastalığın göz göre göre vücudu sarması gibi bir şey yaşadığımız.

Tabii bu esnada algıda seçicilikten midir yoksa Eypio‘nun şöhreti günden güne kontrolden çıkmış bir hızla arttığından mıdır bilinmez, hem hakkında daha fazla habere rastlamaya hem de çevremde daha fazla insanın Eypio salgınına yakalandığını fark etmeye başladım. Bilgisayarı açsam Eypio‘ya dair bir haber, pencereyi açsam yoldan geçenler “yazarım derdimi kendime / kaderin benle bu derdi ne?” diye bağırıyor (ne zaman bunu duysam koşarak aşağı inip insanlara sarılasım geliyor), taksiye binsem Günah Benim çalıyor, şoför hemen sesi açıyor -zaten o açmasa ben rica edeceğim. Hal böyle olunca her kesimden, her müzik zevkinden insanı yakalayan bu parçanın sırrını düşünmeden edemiyorum. Bir gece müzik yazarı arkadaşım Özge Ç. Denizci’nin paylaştığı Günah Benim‘i beğeniyorum, birazdan Özge bana mesaj gönderiyor: “Bir şey soracağım, Eypio ile olayın nedir? Çok merak ettim.” Son zamanlarda sık sık Eypio paylaşmam arkadaşların dikkatini çekmiş olsa gerek, soranlar oluyor. “Hastası oldum” diyorum Özge’ye, “çünkü çok gerçek.“

Neredeyse emin olduğum bir şey var ki o da, içselleştirdiğin ve en iyi bildiğin hikayeyi anlattığında dinleyicinin buna karşı koyamadığı. Şarkı sözlerinin de edebiyat eserleri olduğu ön kabulü üzerinden aynı durumun edebiyatta da geçerli olduğunu düşünüyorum. Türü “yeraltı” diye tabir edilen birkaç kitap okuyup hiç bilmediği bir hayata dair şiirler yazan “şair”lerin hangi birisi Bukowski olabildi ki? Edebiyat tarihi, bildiği şeyi anlatmak varken kendisine enteresan gelen hiç bilmediği bir hayatı egzotikleştirerek anlatmaya kalkıştığından çuvallayan, gülünç duruma düşen işlerle dolu. Halbuki senin bildiğin hayat ne kadar sıradan olursa olsun iyi anlatabileceğin tek konu odur. Öte yandan anlattığın hikaye senin ne kadar iyi bildiğin bir hikaye olursa olsun her kesimden, farklı müzik zevklerine ve dinleme alışkanlıklarına sahip dinleyiciyi yakalayacağının garantisi yoktur. Kesin bir formülü olmaması da işin sürprizli kısmını oluşturuyor zaten. Mucize gibi bir şey oluyor, bir şarkının ünü kulaktan kulağa yayılıyor, neredeyse günde bir milyon defa dinleniyor, kayıt dışı olarak kim bilir kaç defa birileri tarafından mırıldanılıyor veya sokaklarda yankılanıyor… Evet, bunun genel bir formülü yok ama Günah Benim‘in sırrına dair tahminim şu yönde: Sokaktan gelen, sokağa dair bir hikaye sokakları ele geçirdi. Günah Benim, sokaktan aldığı gücü yine sokaklara iade ediyor. Bu esnada biz de uzun zamandır olmayan ve belki de uzunca bir süre yine gerçekleşmeyecek bir şeye tanıklık ediyoruz: Bir şarkının kitleleri peşinden sürükleme gücüne.

Not: Bu yazıyı bitirir bitirmez bir arkadaşımın “Eypio sevmeyen bizden değildir.” notuyla paylaştığı, arabada bağıra çağıra Günah Benim söyledikleri bir videoya rastladım. Söz konusu Eypio olunca “biz” ile neyi kastettiğimiz artık belirsiz, zaten mucizevi olan da tam olarak bu değil mi? 

6 Ağustos 2016 Cumartesi

Piyano Piyano Bacaksız 12

Çağdaş Klasik Müzik sanatçılarına yer verdiğimiz kaydın 12.sini aşağıda bulabilirsiniz.

Evrim

Cloud Cult – ChromaticaGoldmund – TurncoatPeyman Yazdanian – Homage Suite “Movement II”Woodkid & Nils Frahm – Winter Morning I

4 Ağustos 2016 Perşembe

Takıntı 56

Takıntı, yayınlandığı dönem içerisinde takılıp kalınan, hastalık derecesinde dinlenen, çeşitli tarzlara sahip 3 şarkıyı kapsıyor.

The Dead Pirates – UgoMan of the Moon – SignBullion – Dip Your Foot